hal ~ حل
Mükemmel Osmanlı Lugatı - hal ~ حل maddesi. Sayfa: 329 - Sira: 12
Mükemmel Osmanlı Lugatı - Ali Nazima ve Faik Reşad Sözlüğü; hal maddesi. osmanlıcada hal ne demek, hal anlamı manası, hal osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte hal hakkında bilgi. Arapça hal ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada hal anlamı
Mükemmel Osmanlı Lugatı - حل hal ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..
hal ~ حل güncel sözlüklerde anlamı:
HaL ::: Durum, vaziyet. Görünüş. Tavır. Suret. Keyfiyet. * Cezbe. * Dert, keder, elem. * Mecâl. Kuvvet. * Gr: Fâili, mef'ulü veya her ikisinin durumunu bildiren sözdür. Halin sâhibine zi-l hâl denir.Meselâ : $ Reeytuhu mâşiyen: (Onu yürürken gördüm) cümlesinde Mâşiyen (yürürken) kelimesi, cümledeki mef'ulün hâlini bildirir. şimdiki zamanda olan fiilin durumuna da hâl denir.
HaL ::: Dayı. * Vücudda hususan yüzde görünen siyah benek, ben.
HAL ::: Küçük Hindistan cevizi.
hâl ::: (a. i. c. : ahvâl) : annenin erkek kardeşi, dayı.
hâl ::: (a. i. c. : ahvâl) : 1) şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek olmıyan zaman. 2) oluş, bulunuş, suret, keyfiyet, * durum.
hâl-i hâzır ::: şimdiki durum.
hâl-i ihtizâr ::: can çekişme, ölüm hâli.
hâl-i intizâr ::: bekleme hâli.
hâl-i medenî ::: medenî durum. 3) mecal, kuvvet, takat. 4) dervişlerin, sofuların cezbesi, baygınlığı, coşkunluğu. 5) dert, keder, elem, sıkıntı. 6) isim çekimi şekillerinden her biri : evden : den hali, sokağa : -e hali gibi.
hâl-i sahv ::: huk. [eskiden] daimî veya arızî bir sebepten dolayı şuuru münselip bulunan bir şahsın aklî melekelerini muvakkaten iktisâbetmesi, fr. in. tervalle lucide, moments de lucidite.
hail ::: (a. i.) : 1) çözme, çözülme, karışık bir meselenin içinden çıkma; karar verip netîceye varma.
hall-i mes'ele ::: meselenin halli, çözülmesi.
hall-i müşkilât ::: zorlukların halli. 2) eritme. 3) tahlil, analiz, *çözümleme.
hail ü akd ::: ed. "iş bitirme" : bilmece şeklinde düzenleyip açıklama.
hail ü akd-i umûr ::: işlerin görülüp neticelenmesi.
hail ü fasıl ::: sona erdirme, müspet bir netîceye bağlama.
hill ::: (a. s.) : 1) helâl, şerîatçe yapılmasına izin verilmiş. 2) hac zamanında Mekke dışında ehrama girilen yerin dışında bulunan saha, (bkz. : Harem).
hâl ::: durum, görünüş, nitelik, şimdi, tâkat.
hal ::: yapıp bitirme, indirme.
HaL ::: Hâller ve vecdler (kendinden geçmeler), matlûbun yâni ele geçirilmek istenilenin başlangıçlarıdır. Maksat değildir. (İmâm-ı Rabbânî)
En güzel hâl; şerîate (dînimizin emir ve yasaklarına) uymaktır. (İmâm-ı Rabbânî)
Tasavvuf yolunda ilerleyenlerin bilgileri hâl ile kavuşulan bilgilerdir. Hâller de amellerden hâsıl olur. Amelleri dürüst, doğru olan ve ibâdetleri hakkı ile yapan kimselerde hâller hâsıl olur. Bu hâller birçok şeyleri öğrenmelerine sebeb olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Hal :::
- Çözme, çözülme.
- Eritme.
- Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma.
- Sebze, meyve, bakliyat vb.nin satıldığı yer.
- Tahttan indirme.
- Bir şeyin içinde bulunduğu şartları veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet
Örnek: Herkes hâline göre bir hediye verdi. H. R. Gürpınar - Davranış, tutum, tavır
- Şimdiki zaman, içinde yaşanılan zaman
- Güç, kuvvet, takat.
- Kötü durum, sıkıntı, dert.
- Durum.
- Sebze, meyve, bakliyat vb. nin satıldığı pazar yeri.
hâl ::: durum , şimdiki zaman , dayı , ben , hal , benek , görünüş
hâll ::: çözme , çözülme , erime
hâl ::: hâl
hâl ::: durum
hâl ::: şimdiki durum
hâl ::: şimdiki zaman
hâl ::: dayı
hâl ::: ben
hâl ::: benek
hall ::: çözülme
hall ::: erime
hall ::: çözme
hâl ::: (a. i. c. : ahvâl) annenin erkek kardeşi, dayı.
hill ::: (a. s.) 1) helâl, şerîatçe yapılmasına izin verilmiş. 2) hac zamanında Mekke dışında ehrama girilen yerin dışında bulunan saha, (bkz. : Harem).
hal ::: ben, benek
hal ::: durum
hal ::: puan
hâl ::: davranış, dert
hâl ::: durum, güç, güç kuvvet, hatır, kuvvet
hal ::: durum
hal ::: puan
hâl ::: davranış, dert
hâl ::: durum, güç, güç kuvvet, hatır, kuvvet
hâl ::: sıkıntı, takat, tavır, tutum, vaziyet
hal ::: durum
hal ::: puan
hâl ::: davranış, dert
hâl ::: durum, güç, güç kuvvet, hatır, kuvvet
hâl ::: sıkıntı, takat, tavır, tutum, vaziyet
hâl ::: sıkıntı, takat, tavır, tutum, vaziyet
HAL :::
HÂL :::